Kayıtlar

Aralık, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

aralık geçiyor içimden

Aralık, 28 2019 Bazı yaralar üstüne başka insanları yapıştırmakla kapanmıyor. İnsan öyle aciz, kendini bilmez ve nankör ki bir başkasının canını yakarak kendi acısını dindirebilmekten medet umuyor; acısının sebebini bile bilmeden bir acıyı sırtlanmayı kabulleniyor ve hayatın tüm nimetlerine rağmen yine de en çok acısını bağrına basıyor.  Yazmak, hiçbir acıyı dindirmiyor. Var olmayana varlık da bahşetmiyor. Meçhul bir acıyı aydınlığa da çıkarmıyor. Zihne ait soyutlukları maddeye de büründürmüyor. Öyleyse neden yazmalı?  Acı hep vardı. İnsanlığın varoluşundan beri acı hep oradaydı. Küçük mutluluklara aldanıp acıyı unutmak ne aşağılık bir avuntu! Ne acınası bir uğraş! Acının her an atağa hazır bir düşman gibi beklediğini bilerek nasıl mutlu olur ki insan, kendimizi kandırmak için yaptığımız mutluluk taklidinden başka nedir bu?  Hem sonra acı neydi ki aslında? Ufak kuruntular, beklenmedik mutlulukların sonu, unutulanın hatırlanması, ertelenenin kemiğe dayanması da yeri geldiğ

dying führer

Hayat, kaderin ağlarını ördüğünü bilmediğimiz anlarda yaşadığımız; bir kez örüldükten sonraysa dolanıp durduğumuz o ağlardan kaçmaya çabalarken nasıl yaşadığımızı bile fark etmediğimiz bir yanılsama. 

siyasi gece podcasti

yazıyorum, öyleyse uyanığım! İnci Aral, edebiyat ve sanata dair zevk ve anılarını ve eskimeyen duyarlılıkları paylaştığı; Türkiye'nin uzun yıllardır içinde bulunduğu siyasi bunalımı ve din-kapitalizm-terör-toplumsal yozlaşma uzantılarını korkusuzca eleştirdiği Nar ve Kan Günleri isimli kitabında Dücane Cündioğlu'nun üzerine düşünmeye değer bir tespitine yer verir: "Sağ tatmin olmuşların ideolojisidir. Tatmin olmanın getirdiği bir arayışsızlık, bir kuruluk vardır sağda. O yüzden sağdan edebiyat olmaz."  Ve ekler: "Sağcılık her zaman sığdı, hep de böyle olacak. Çünkü sağcılık tatmine dayalıdır, sol tatminsizliğe. O yüzden dinin özünü sol bir refleks olarak algılarım. Din iktidarla işbirliği yaptığı anda erkeksi bir görünüm alır, temel özelliklerini kaybeder. (...) Sağcılık bir sistem ideolojisi olduğundan, yönetmeye odaklandığından, hep bir iktidar sorunu çerçevesinden örgütlendiğinden, hiçbir düşünce ıstırabı içermez. Sağcılık büyük bir anksiyetedir. Çünk

freudcuklarım içimde kıvranır

Değişmeyen tek şey geçmiştir derim ben. Her an, bir anı'ya dönüştükten sonra asla değişmeyecek bir imge halini alır zihnimizde. Bazen tekil, bazen kolektif hafızamızda. İnsan zihni ona oyun oynayabilir; geçmişe ait anların gerçekliği çarpıtılabilir; duyguların kırılımından geçebilir, onu demiyorum. Asıl gerçeklik asla değişmez, hele ki bir başkasıyla paylaşılan bir anı nasıl meydana geldiyse aynı şekilde kalır. Ama insan (' self ') değişir. Ve değiştiremeyeceği bir geçmişle başa çıkamayacağını düşünürse bir kitap muamelesi yapar geçmişe. Değiştiremeyeceği anıların kapağını kapatır. Yine de bazı kitaplar aralık bırakılır, bir ayraç konur ya da sayfanın köşesi kıvrılır. O sayfalara geri dönebileceğine inanır. Dönse de değiştiremez o ayrı, ama o sayfada okumaktan zevk almadığı satırları karalama fırsatını kovalar belki. Ya da daha önceden fark etmediği bir cümlenin altını çizmek, bir yerlere not etmek mümkün gözükür. Eğer geçmişe ait sayfaları başka insanlarla beraber dol