Kayıtlar

Haziran, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

uykusuz bir gece

bugun bir bara girdim. ikinci biram bitmemisti ki iceri bir kiz girdi. inanilmaz cekici. gozlerimi ayirmadan ne yone gitse onu izledim. ortadan kayboldu. tam ben gitti derken tekrar karsimda buldum. tekrar kacirmak istemedim. farkliydi. normalde yapmam ama bu sefer yanasip tanismaya karar verdim. en azindan adini ogrenirdim. belki bir telefon numarasi. hatta birkac dakika ilgisini kaybetmezsem burdan baska bir yere gecmeyi bile teklif edebilirdim. herhalde tuvalete gitmis olacak yine ortadan kayboldu. ilk cumlemi dusunmeye basladim. ne diyebilirim. havali bir giris hemen kacirabilir, basit numaralara aldanacak bir kiza benzemiyor. bu bara takilan diger kizlar gibi aranan bir hali de yok. bakislari kimsenin suratinda bir saniyeden fazla kalmadan ilerliyor her seferinde. zor. onda da bir tanisiklik var sanki. buraya her zaman gelirmis gibi. o zaman kendisiyle tanismaya cabalayan zavalli erkeklere alisiktir. beni onlardan biri sanip kolayca basindan savabilir. bir sey var farkli bir sey.

Bunaltı Çiçeği

Içinden geçiyorum Geçmişe bulanmış bir bulutun Unutkanlıklarım çiseliyor omuzlarıma Buğulanmış bu an kırılıyor kabuslarıma Kanıyor heykeller yanık teninden Büyüyor sudan telaş Içine alarak anı ve geçmişi Yarıyor ona şuna ve bunlara Sahte ölüm telaşları Bir hayal örtüldü Gürültüsüz.. mahmur. Gün yola battı Bir kez daha sayfalar Çevirdiler göğe başlarını Verdiler rüzgarlara saçlarını

Hisseden Kıssa

Bir dut tanesi düşerse dalından artık tutunması gerekmediğindendir. Olması gereken de budur vakti geldiğinde, olacak olan da. Ama toprak sanır ki yer hasretle çektiğinden düştü dut tanesi. Bir karınca inanarak rızkının gönderildiğine, sırtlanır ezilmiş bir parçasını dutun. Börtü böcek ne varsa bu mor cümbüşü kutlar toprak altında. Insan evladının biri de düşer aynı dutun peşine, şansı yaver giderse, inanarak o dutun nefsine adandığına. Bir dut tanesi kopuverir dalından ya, kimselerin aklına gelmez dutun var olma amacını gerçekleştirdiği; bunun için aylarca tohumdan meyveye uzanarak güneşle defalarca seviştiği; köklerine yatan ateşböceklerinin ezgisini fısıldadığını ağustos ikindilerinde, kanatlarına arıların. Bilmezler dutun kaderine düşmüş olup buncasına ancak yaradığını .

Tesadüfleri kovalar zambaklar bu şehirde

Çocukluğumun kabusları esiyor ruhumda Küçük bir kız çocuğu koşuyor gece vakti Yıldızlar düşüyor karanlık o sokağa Evler sessiz sağlı sollu yüzleşiyor ve saklanıyor birbirinden Fısıltılar duyulmuyor ama çınlıyor pencerelere vura vura O kız çocuğunun kulaklarında Hanımelleri tutuyor ellerinden çömeldigi o köşede Suluyor çocuk toprağını minnetle, aktıkça Yanaklarını ıslatan gözyaşları dalga dalga Iki kaçak bisikletin ardından Genç bir kız vuruyor topuklarını yere Aceleci adımlarında Atılacak kollarına sevgilisinin Heyecanla, saçlarının uçları Deniz kokuyor bu sefer Ve ay ana rahminden çıkan bir yenidoğan Dönüyor yakamoza lacivert ufukta Sonra duyuyor kalbinin sesini dokunuyor tenine Yayılan ılık bir sevgi damarlarından Ayaklarının ucuna ve kumlara Pır pır pır Genç bir kız o, kendini aşık bir kadın sanan Küçük bir kadın yeni umutlarla bakıyor kaçamak Suyun kenarında yürürken ve incirler ağaçlardan Mor yeşil yeşil ve mor salkım salkım Gözleri buluyor gözlerini