Kayıtlar

Merdiven paradoksu

Resim
Günler, birbirini kovalayan birer vagondur. Bu vagonların bağlı olduğu lokomotif 'gelecek'tir ve bu 'zaman treni' insan çapı etrafında son vagonunu kovalar durur. Gelecek, dönüp dolaşıp yine bugünün kapısını çalar. İnsanlar geleceği hayal ederek bugünlerini birer yumurta gibi gelecek pastalarına kırar ken hiç düşünmezler ki bu gelecek belki de hiç gelmeyecek... Bugünümüzü yarın için, yarınımızı sonraki gün ve ondan sonrakini de bir ertesi için feda ederiz. Böylece hiç yakalayamadığımız 'gelecek' için elimizdeki bütün 'bugün'leri tüketiriz. Peki, elde ne kalır?   Her insan, yalnızca öngördüğü, beklediği, umduğu şey için yaşar. Bütün yaşamı, öyle bir biçimde kurulmuştur ki, her anın onu izleyen bir anı hazırladığını, her saatin  ondan sonra gelecek bir saati, her günün, ardından gelecek bir günü hazırladığını bildiği ölçüde onun için bir değeri vardır. Bütün yaşamı, düşlerden, ideallerden, tasarılardan, beklentilerden oluşur -bütün şimdiki za...

Why are you

Resim
Düşünmeyi de öğretmeli bu insanoğluna.  İç güdülerinden midir, gelenek görenek mevzusu mudur, anadan babadan gördüğünü taklit etme midir, sürü psikolojisi midir nedir bilemiyorum bunun kaynağı -ve daha fazla da türetemiyorum- fakat kaptırmış gidiyorlar ya, hayırlısı.  Gözümüzden yaş dökmeye korkar olduk bu düşünmeyi bilmezler yüzünden. Ağlayanı zayıf gören, ağlattığının karşısında dünyayı ele geçirmiş, tarih boyunca olmuş her savaşı kendi başına kazanmış gibi çenesini az bir açıyla kaldırıp gözlerini acımasızca karşısındakine diken, ağlayana acıyan, ağlatmaktan zevk duyarak egosunu tatmin eden insanoğlu, sen ne kendini bilmezsin. Bu zihniyetin gözardı ettiği biyolojisi ilmini seveyim ki biz ağlayan zayıf ve yenilmiş lere el uzatıyor. Ama çekmeye gücü yetmiyor, ne yazık! (Tutunamadık; düşüyoruz) "Gözyaşı, omurgalıların göz boşluğundaki bezlerin salgıladığı, gözlerin temizlenmesi ve nemlenmesini sağlayan berrak, tuzlu sıvıdır.Keder, sevinç ve korku gibi güçlü d...

Kavimlerin ömür göçü diyelim

Resim
İnsanlar başkalarını beğenmedikleri gibi her geçen gün de, bir önceki dün nasıl iseler o hallerinden de memnun olmazlar. "Değişmeyen tek şey değişimdir." demiş Heraklitos. Hiç kimse bir saniye öncesinde olduğu gibi değil ve bir saniye öncesindeki gibi düşünmüyor.  Yedi yıl, bu durdurulamayan; hızı kesilemeyen hırçın değişim için uzun bir süre. Yedi yıl sonra bırakın bir kentten diğerine gitmeyi, eski odanıza girdiğinizde bile kendinizle ilgi farklı şeyler görür; fark eder; kendinizle ilgili çelişkilere düşer, bazı şeylere inanmak istemez, bazılarını aşırı bulur, bazılarını sönük karşılarsınız. Belki yirmi metre kare olmayan, duvarları gençliğin verdiği hazla bugün asla boyamayacağınız bir renkte boyanmış, kitaplığının rafları şimdi okuduğunuzda size çok daha farklı gerçekleri gösterecek kitaplarla dolu o odada siz kendinizi değil size hiç benzemeyen bir yabancıyı bulursunuz.              "Zamanın akıp g...

İnsan ölmek için gelir dünyaya

Resim
Rüyanın nasıl başladığını hatır lamaz, kendinizi nasıl birden olayların ortasında bulduğunuzu anlayamazsınız. Birden olayların ortasındasınızdır, zaman aynı uyanık olduğunuzdaki gibi akar, rüya içinde olan her şey de sanki tabiatın en doğal gerçekleriymiş gibi gelir başınıza. Rüyadan kesin uyanmanızı sağlayan tek şey de ölüm dürtüsüdür. Hayatta kalma dürtüsü gibi fakat daha yoğun aslında daha gerçek bir dürtü çünkü düşünün: hayatta ölümden daha dürüst ve daha kesin bir şey var mıdır? Ölüm ister istemez olağan nedenler yüzünden gelecektir. Bu kaçınılmaz sonu insanın tüm hayatı hazırlar ve yağmurun yağışı gibi doğal bir olaydır bu.                                                   Belli bir yükseklikten düşerken öleceğinizi anladığınız için uyanırsınız -uzun zaman önce çok yüksekten düşerken zaten düşmeden önce havada kalp krizi geçirilerek ölündüğünü duymuştum,...

Woo't drink up eisel? Eat a crocodile?

Resim
Sayamadığım kadar çok gün geçirdim, haftalar ardı ardına vurdu kıyılara ve nihayet cesaret edebildim. Kendime mi güvenememiştim yoksa ona haksızlık etmekten mi korkmuştum bilemiyorum. Blogla ilgili her türlü ıvır zıvırı hazırlayıp da ilk sözcükleri yazmaya bir türlü elim gitmedi ya, işte o günden beri düşünüyordum. Cesare Pavese benim sözcüklerime sığacak adam değil doğrusu. Onu okumak da yetmez; bilmek de, bildiğini sanmak da... Ben bir tutunamayan, bir aylak adam, bir yalnız gezen olarak onunla verdim "yaşama uğraşımı". Ayrılığın, terk edilmişliğin ve aşkın; bedenin en ücra köşelerdeki hücrelerine işleyen sızısını onla tattım, yalnızlığın ve başıboşluğun; kimse için bir anlam ifade etmeyişin boşluğuna onla düştüm, zihnimin en derinlerine onla yelken açtım, kirpiklerimin ucundan uzanan ölme arzusunu onla bastırdım ve yine onla baş kaldırdı bu arsız arzu. Sayfalarına her dokunuşumda bir elektriklenme parmak uçlarımdan başlayarak sardı tüm bedenimi ve o kapağı her kapayış...