İnsan ölmek için gelir dünyaya
Rüyanın nasıl başladığını hatırlamaz, kendinizi nasıl birden olayların ortasında bulduğunuzu anlayamazsınız. Birden olayların ortasındasınızdır, zaman aynı uyanık olduğunuzdaki gibi akar, rüya içinde olan her şey de sanki tabiatın en doğal gerçekleriymiş gibi gelir başınıza. Rüyadan kesin uyanmanızı sağlayan tek şey de ölüm dürtüsüdür. Hayatta kalma dürtüsü gibi fakat daha yoğun aslında daha gerçek bir dürtü çünkü düşünün: hayatta ölümden daha dürüst ve daha kesin bir şey var mıdır? Ölüm ister istemez olağan nedenler yüzünden gelecektir. Bu kaçınılmaz sonu insanın tüm hayatı hazırlar ve yağmurun yağışı gibi doğal bir olaydır bu.
Belli bir yükseklikten düşerken öleceğinizi anladığınız için uyanırsınız -uzun zaman önce çok yüksekten düşerken zaten düşmeden önce havada kalp krizi geçirilerek ölündüğünü duymuştum, bu anlayaşın sebebi ölmüş olmanız da olabilir. Ne kötü ki yanarak veya uyku hapları kullanarak ölmeyi tercih etmeyen bir insanın 23 katlı bir binanın çatısından etrafa şöyle bir bakıp, derin bir nefes alıp, kollarını korkuyla açarak kendini rüzgara bıraktığı zaman ölmeden önce de en azından güzel birkaç manzara görüp, belki de hayatında hiç tatmamış olduğu heyecanlardan birini son saniyelerinde sindirebilmek için bulunduğu bu girişimde Newton'un ona bunları verebilecek kadar hızlı ve güçlü olamaması çok acı.-
Eminim bu söylediklerim çok tanıdık gelmiştir. Sadece düşünün: nasıl doğduğumuzu hatırlamayız, kendimizi bir anda 3-4 yaşlarında buluruz ve tüm olanlar bizim için mutlak gerçektir sanki elimizin boyutunu aşmayacak bir kutuya seslenmemizle bunu anında dünyanın öbür ucundan bir kişinin bir kablo dahi olmadan duyabilmesi; izlediğimiz filmlerdeki o abartılı, ürkütücü tiplerin bizi kovalamasından daha normalmiş gibi!
Şimdi, neden tüm hayatınız ana rahmine düştüğünüzden itibaren doğumunuza kadar gördüğünüz, "şimdiki aklım olsaydı" dememeniz için olacakların gösterildiği, sizlere aslında -tabiri caizse- "ikinci bir şans" sunulmadan önce yapmak istemeyeceklerinizin ve yapmadığınıza pişman olacaklarınızın gösterildiği bir rüya olmasın?
"Vahanın yanından geçerken su içmeden geçmeyin."
Belli bir yükseklikten düşerken öleceğinizi anladığınız için uyanırsınız -uzun zaman önce çok yüksekten düşerken zaten düşmeden önce havada kalp krizi geçirilerek ölündüğünü duymuştum, bu anlayaşın sebebi ölmüş olmanız da olabilir. Ne kötü ki yanarak veya uyku hapları kullanarak ölmeyi tercih etmeyen bir insanın 23 katlı bir binanın çatısından etrafa şöyle bir bakıp, derin bir nefes alıp, kollarını korkuyla açarak kendini rüzgara bıraktığı zaman ölmeden önce de en azından güzel birkaç manzara görüp, belki de hayatında hiç tatmamış olduğu heyecanlardan birini son saniyelerinde sindirebilmek için bulunduğu bu girişimde Newton'un ona bunları verebilecek kadar hızlı ve güçlü olamaması çok acı.-
Eminim bu söylediklerim çok tanıdık gelmiştir. Sadece düşünün: nasıl doğduğumuzu hatırlamayız, kendimizi bir anda 3-4 yaşlarında buluruz ve tüm olanlar bizim için mutlak gerçektir sanki elimizin boyutunu aşmayacak bir kutuya seslenmemizle bunu anında dünyanın öbür ucundan bir kişinin bir kablo dahi olmadan duyabilmesi; izlediğimiz filmlerdeki o abartılı, ürkütücü tiplerin bizi kovalamasından daha normalmiş gibi!
Şimdi, neden tüm hayatınız ana rahmine düştüğünüzden itibaren doğumunuza kadar gördüğünüz, "şimdiki aklım olsaydı" dememeniz için olacakların gösterildiği, sizlere aslında -tabiri caizse- "ikinci bir şans" sunulmadan önce yapmak istemeyeceklerinizin ve yapmadığınıza pişman olacaklarınızın gösterildiği bir rüya olmasın?
"Vahanın yanından geçerken su içmeden geçmeyin."