freudcuklarım içimde kıvranır

Değişmeyen tek şey geçmiştir derim ben.

Her an, bir anı'ya dönüştükten sonra asla değişmeyecek bir imge halini alır zihnimizde. Bazen tekil, bazen kolektif hafızamızda. İnsan zihni ona oyun oynayabilir; geçmişe ait anların gerçekliği çarpıtılabilir; duyguların kırılımından geçebilir, onu demiyorum. Asıl gerçeklik asla değişmez, hele ki bir başkasıyla paylaşılan bir anı nasıl meydana geldiyse aynı şekilde kalır. Ama insan ('self') değişir. Ve değiştiremeyeceği bir geçmişle başa çıkamayacağını düşünürse bir kitap muamelesi yapar geçmişe. Değiştiremeyeceği anıların kapağını kapatır. Yine de bazı kitaplar aralık bırakılır, bir ayraç konur ya da sayfanın köşesi kıvrılır. O sayfalara geri dönebileceğine inanır. Dönse de değiştiremez o ayrı, ama o sayfada okumaktan zevk almadığı satırları karalama fırsatını kovalar belki. Ya da daha önceden fark etmediği bir cümlenin altını çizmek, bir yerlere not etmek mümkün gözükür. Eğer geçmişe ait sayfaları başka insanlarla beraber doldurduysa insan ve artık eskisine hiç benzemeyen o haliyle, geçmişte tanıdığı kişiye hiç benzemeyen bir başkasının sayfalarını aralayabileceğine inanırsa yeniden eline kalem alır. Fakat öyle zamanlar olur ki, aradan geçen onca zaman çoktan yıpratmıştır kitabı ve insan korkar yeniden sayfalarını aralamaya çalışırken iyi kötü kapattığı o sayfanın bir kez daha kırmasından benini (self). 

Geçen gün bir dostum söylemişti: yazmaya değer bir hikayesi olanlar her zaman cesurlardır. Mümkün mü?