aralık geçiyor içimden
Aralık, 28 2019 Bazı yaralar üstüne başka insanları yapıştırmakla kapanmıyor. İnsan öyle aciz, kendini bilmez ve nankör ki bir başkasının canını yakarak kendi acısını dindirebilmekten medet umuyor; acısının sebebini bile bilmeden bir acıyı sırtlanmayı kabulleniyor ve hayatın tüm nimetlerine rağmen yine de en çok acısını bağrına basıyor. Yazmak, hiçbir acıyı dindirmiyor. Var olmayana varlık da bahşetmiyor. Meçhul bir acıyı aydınlığa da çıkarmıyor. Zihne ait soyutlukları maddeye de büründürmüyor. Öyleyse neden yazmalı? Acı hep vardı. İnsanlığın varoluşundan beri acı hep oradaydı. Küçük mutluluklara aldanıp acıyı unutmak ne aşağılık bir avuntu! Ne acınası bir uğraş! Acının her an atağa hazır bir düşman gibi beklediğini bilerek nasıl mutlu olur ki insan, kendimizi kandırmak için yaptığımız mutluluk taklidinden başka nedir bu? Hem sonra acı neydi ki aslında? Ufak kuruntular, beklenmedik mutlulukların sonu, unutulanın hatırlanması, ertelenenin kemiğe dayanması ...