Kayıtlar

hayatımın kısacası 2

sabah 9. çantamın içinde 7 tane kalem var. 4'ü fosforlu. 1'i fosforlu sarı. çanta 20 cm uzunluğunda, 10 cm derinliğinde bir saksı boyutunda. küçük. imza kağıdı önüme geliyor. elimi saksının en dibine sokup 7 kalemden birini çekip almaya çalışıyorum. aslında imza için sadece birini kullanıyorum ama olsun, sabahın 9'unda 40 dakika trafikte cinnet geçirdikten sonra o kalemi arayacak halim yok. içimden sürekli 'umarım sarı gelmez' diyorum. çünkü gözükmeyecek. sinir olacağım, çantanın içindeki her şeyi karıştırıp 'o' kalemi bulmaya çalışırken vakit geçecek vesaire vesaire.. sarı geliyor. olsun.

knock knock!

'Kalbinin sesini dinlemek' lafının 2000'lerin başına kadar popüler ve realize edilebilir olmasını anlarım belki ama git gide robotikleşen insan hayatında bugün, 2019 Ekim'inde yer olduğunu hiç sanmıyorum. Psişik güçleri olanlar bir yana; medyumlar ve rüya yorumcuları dahil, evrenin enerjisini sömürerek hayatta kalanları da geçiyorum, özel güçleri olmayan hiçbir makul, mantıklı, orta zekalı insan evladı vücuduna kan pompalayan bir organın sesini duyuyor mudur hay allahım!? En sessiz sokaklarda, ıssız gecelerde döndüm içime; derinlerden bana seslenen ya da hiç değilse fısıldayan bir şeyler, bir ben, bir ruh, bir tanrıyı duymaya çalıştım çok kez. Sonuç: mide gurultusu! Amancanımyanmasıncılar çoktandır karşımızda savunma mekanizmalarını devreye sokmuş zaten, e hepimiz de hayatta kalabilmek için günlük hayatlarımızda ister istemez rasyonellik kıskacının içine sıkışıyoruz.. Hal böyle olunca, insanlardan, onları kırabilecek duyguların ağzından konuşan kalplerinin sesini ...

son

değmiyor.. insanoğlu hiçbir güzelliğe değmiyor.

vefasız nankörlere kıymet bilmez sahtekarlara basamak etmek kendini adlı şiir

ben bu kanseri bir kez atlattım. kemiklerim kırıldı birer birer, parçalandım binbir parça. döküldüm tane tane, tenim eskidi, pullandı göz kapaklarım. toparladım kendimi saçılmış dört bir köşeden, boşluklardan, kayıplardan. üfledim hayatı yeniden dudaklarıma. kırılmaya cesaret ettim tekrar, kaybetmeye, kaybolmaya .. yine aynı kanser eziyor bedenimi

itiraf-II

Eylül benim adım. Doğumum ölümüm, orospularım. Kıpırdanıyor içimde şeytanlarım. Derim geriliyor dört bir yandan aşkın çarmıhına. Adamın gözyaşları şuursuzca akıyor. Kızıyorum ona defalarca. Her bir gözyaşının ses vermediği kelimelerine kızıyorum teker teker. Konuşamadıklarına kızıyorum. Konuştuklarına kızıyorum. Kolunu kurtarıp uzaklaşıyor sonra kız. Orada öldürüyor kendini. Son kez masum gözyaşları döküyor yastığına. Öyle yandı ki canım, yüreğimi ta göz bebeğinden sıktın sen. Ve ben öldüm. Bir yanım hep orada kaldı, o gecede. Yıldızlara uzandı, ay tuttu elimden, hapsoldum kanatlarıma dokunan karanlığa. Yine eylül esmeye başladı tenimde. Akşam üstlerinde burnuma yeşillik kokuları gelmeye başladı ince ılık eylül rüzgarıyla. Gün batımları artık kan kızılı vurmuyor tepelere, mahmurlaştı güneş. Buruk.. hüzünler kovalıyor doludizgin yazın anısını. Yine bir yaz geçti ömrümden. Ve ben yine yaş aldım. Hüzün hayatın yarısı. Ağırlaşıyor kırgınlıklarım ama hissetmiyorum artık yükümün ağırlığın...

uykusuz bir gece

bugun bir bara girdim. ikinci biram bitmemisti ki iceri bir kiz girdi. inanilmaz cekici. gozlerimi ayirmadan ne yone gitse onu izledim. ortadan kayboldu. tam ben gitti derken tekrar karsimda buldum. tekrar kacirmak istemedim. farkliydi. normalde yapmam ama bu sefer yanasip tanismaya karar verdim. en azindan adini ogrenirdim. belki bir telefon numarasi. hatta birkac dakika ilgisini kaybetmezsem burdan baska bir yere gecmeyi bile teklif edebilirdim. herhalde tuvalete gitmis olacak yine ortadan kayboldu. ilk cumlemi dusunmeye basladim. ne diyebilirim. havali bir giris hemen kacirabilir, basit numaralara aldanacak bir kiza benzemiyor. bu bara takilan diger kizlar gibi aranan bir hali de yok. bakislari kimsenin suratinda bir saniyeden fazla kalmadan ilerliyor her seferinde. zor. onda da bir tanisiklik var sanki. buraya her zaman gelirmis gibi. o zaman kendisiyle tanismaya cabalayan zavalli erkeklere alisiktir. beni onlardan biri sanip kolayca basindan savabilir. bir sey var farkli bir sey. ...

Bunaltı Çiçeği

Içinden geçiyorum Geçmişe bulanmış bir bulutun Unutkanlıklarım çiseliyor omuzlarıma Buğulanmış bu an kırılıyor kabuslarıma Kanıyor heykeller yanık teninden Büyüyor sudan telaş Içine alarak anı ve geçmişi Yarıyor ona şuna ve bunlara Sahte ölüm telaşları Bir hayal örtüldü Gürültüsüz.. mahmur. Gün yola battı Bir kez daha sayfalar Çevirdiler göğe başlarını Verdiler rüzgarlara saçlarını

Hisseden Kıssa

Bir dut tanesi düşerse dalından artık tutunması gerekmediğindendir. Olması gereken de budur vakti geldiğinde, olacak olan da. Ama toprak sanır ki yer hasretle çektiğinden düştü dut tanesi. Bir karınca inanarak rızkının gönderildiğine, sırtlanır ezilmiş bir parçasını dutun. Börtü böcek ne varsa bu mor cümbüşü kutlar toprak altında. Insan evladının biri de düşer aynı dutun peşine, şansı yaver giderse, inanarak o dutun nefsine adandığına. Bir dut tanesi kopuverir dalından ya, kimselerin aklına gelmez dutun var olma amacını gerçekleştirdiği; bunun için aylarca tohumdan meyveye uzanarak güneşle defalarca seviştiği; köklerine yatan ateşböceklerinin ezgisini fısıldadığını ağustos ikindilerinde, kanatlarına arıların. Bilmezler dutun kaderine düşmüş olup buncasına ancak yaradığını .

Tesadüfleri kovalar zambaklar bu şehirde

Çocukluğumun kabusları esiyor ruhumda Küçük bir kız çocuğu koşuyor gece vakti Yıldızlar düşüyor karanlık o sokağa Evler sessiz sağlı sollu yüzleşiyor ve saklanıyor birbirinden Fısıltılar duyulmuyor ama çınlıyor pencerelere vura vura O kız çocuğunun kulaklarında Hanımelleri tutuyor ellerinden çömeldigi o köşede Suluyor çocuk toprağını minnetle, aktıkça Yanaklarını ıslatan gözyaşları dalga dalga Iki kaçak bisikletin ardından Genç bir kız vuruyor topuklarını yere Aceleci adımlarında Atılacak kollarına sevgilisinin Heyecanla, saçlarının uçları Deniz kokuyor bu sefer Ve ay ana rahminden çıkan bir yenidoğan Dönüyor yakamoza lacivert ufukta Sonra duyuyor kalbinin sesini dokunuyor tenine Yayılan ılık bir sevgi damarlarından Ayaklarının ucuna ve kumlara Pır pır pır Genç bir kız o, kendini aşık bir kadın sanan Küçük bir kadın yeni umutlarla bakıyor kaçamak Suyun kenarında yürürken ve incirler ağaçlardan Mor yeşil yeşil ve mor salkım salkım Gözleri buluyor gözlerini ...