itiraf-II

Eylül benim adım. Doğumum ölümüm, orospularım. Kıpırdanıyor içimde şeytanlarım. Derim geriliyor dört bir yandan aşkın çarmıhına. Adamın gözyaşları şuursuzca akıyor. Kızıyorum ona defalarca. Her bir gözyaşının ses vermediği kelimelerine kızıyorum teker teker. Konuşamadıklarına kızıyorum. Konuştuklarına kızıyorum. Kolunu kurtarıp uzaklaşıyor sonra kız. Orada öldürüyor kendini. Son kez masum gözyaşları döküyor yastığına. Öyle yandı ki canım, yüreğimi ta göz bebeğinden sıktın sen. Ve ben öldüm. Bir yanım hep orada kaldı, o gecede. Yıldızlara uzandı, ay tuttu elimden, hapsoldum kanatlarıma dokunan karanlığa.

Yine eylül esmeye başladı tenimde. Akşam üstlerinde burnuma yeşillik kokuları gelmeye başladı ince ılık eylül rüzgarıyla. Gün batımları artık kan kızılı vurmuyor tepelere, mahmurlaştı güneş. Buruk.. hüzünler kovalıyor doludizgin yazın anısını. Yine bir yaz geçti ömrümden. Ve ben yine yaş aldım. Hüzün hayatın yarısı. Ağırlaşıyor kırgınlıklarım ama hissetmiyorum artık yükümün ağırlığını. Her aşk bir orospu bırakırmış geride.  O orospu büyüdü benle, ama çocuk kaldı. Hala o günkü gibi inciniyor yüreği yaz bitimlerinde. Deniz ayaklarımın dibinden çekilirken sesin uzaklaşıyor kulaklarımdan.

Anımsıyorum o geceyi şimdi. Sana dair unuttuğum her şeyi. Neden terk ettiğimi.  Neden bu orospunun yıllarca seni suçladığını. Adamın gözyaşları şuursuzca akıyor. Kızıyorum ona defalarca. Her bir gözyaşının ses vermediği kelimelerine kızıyorum teker teker. Konuşamadıklarına kızıyorum. Konuştuklarına kızıyorum. Kolunu kurtarıp uzaklaşıyor sonra kız. Orada öldürüyor kendini. Son kez masum gözyaşları döküyor yastığına. Öyle yandı ki canım, yüreğimi ta göz bebeğinden sıktın sen.  Ve ben öldüm.  Bir yanım hep orada kaldı, o gecede. Yıldızlara uzandı, ay tuttu elimden, hapsoldum kanatlarıma dokunan karanlığa.

Eylül benim adım. Doğumum ölümüm, orospularım. Kıpırdanıyor içimde şeytanlarım. Derim geriliyor dört bir yandan aşkın çarmıhına. Hiç peşimi bırakmayan celladım bir gölge gibi batan eylül güneşlerinde yürüyor üzerime akşamüstleri. Geceler uzuyor. Gündüzlerim kayıp. Uyku bastırıyor koltukta, boşluğa dalmış gözlerime. Seni düşünmüyorum artık. Özlemiyorum da geçmişi. Hiçbir yazı özlemiyorum artık, anılarımı gömdüm oraya buraya savurduğum kutulara.  Ne kıymeti var ki anıların, hatırladıkça canın yanıyorsa?

Suçlamaktan da vazgeçtim hayatı. Bana inat değildi hiçbir acı, bendim acının ta kendisi. Seni de yaktım sessizce. Biliyorum anılarında ben hala o peri masalı prensesiyim. Şimdi o prensesten geriye yırtık, kirli, ruhsuz bir orospu kaldı. Acısına sarınarak uyuyan o kızı öldüremiyorum.  Ruhumun çeperlerine yapıştı bıraktığın sancılar. Sen bana ne yaptın..  Annemi öldürdüm defalarca. Ah annem.  Hep korktum seni onun gibi sevmekten. Halbuki ben annem gibi sevemeyecek kadar yüreksizdim. Ama annem gibi kanadım yıllarca aynı yerimden. Annem gibi affettim seni. Kendimi paraladım her seferinde. Annem gibi zavallı, yetim bir acı büyüttüm içimde. Annem gibi ağladım sessizce. Ah annem.

Şimdi uzanıyorum gökyüzündeki gözümle şöyle boydan boya kilometrelerce. İzliyorum seni ve beni, hiç biz olamayan iki insanın düğümlenmiş hayatlarını. Sen beni mahvettin, bense sevdim seni. En saf yanımla; gözlerimdeki ışıltıyla, parmak uçlarımdaki sıcaklıkla, dudağımın kenarıyla sevdim. Yaz bitimlerinde kilometrelerce gözyaşı ve anı döktüm ardımdan. Sana giden yolları karaladım acılarla. Döndüm döndüm döndüm yine sana. Kendi geçmişimi takip ettim defalarca. Her seferinde paramparça dağıldım yollarına. Ayaklarının dibine döküldü parçalarım. Denize giden yollara serildim. Dolunayın altında yatamam artık. Bakıyorum öylece yukarıdan sana, mutsuzluğuna, bensizliğine. Savrulmuş hayatlarımızın boşa geçmişliğine kanıyor yüreğim. Hala seni seven o kızı seviyorum deli gibi. Hala ona hasretim, onu arıyorum köşe başlarında. Onu sen çaldın benden, ama değersiz bir kolye, bir kağıt parçası gibi fırlatıp attın bir kenara. İşte bu yüzden kızıyorum hala sana.