özben
hissedilmemiş hiçbir şey somut bir varlığa da bürünemiyor.
yaşamadan
yazılmıyor.
öyle bir üzüntü ki bu göğsüme çöken, solgun; hareketsiz, durağan... ne kendini duvardan duvara vurmak, tepinerek ağlamak istiyor; ne de bir sese bürünmek. aksine, kendine kapanıp gittikçe küçülerek yok olmak isteği uyandıran türden bir yalnızlık arzusu ve yabancılaşma duyuyorum. sessiz bir üzüntü bu, paylaşmakla azalmayan; ses buldukça yayılan, kıran, acıtan ve katmerlenen bir acıya yataklık ediyor. zihnime yavaş yavaş yayılarak bedenimi kavramasına izin vermeyen her türlü dışsallığa karşı tahammülsüz ve en ufak bir mutlu hatıraya bile hırçın bir şekilde saldırarak gölge düşürecek kadar kıskanç. içimde öyle bir ağırlık var ki kendimi ona teslim etmedikçe zihnim huzur bulmuyor, ne yana baksam üzerine soluk gri bulutlar çöküyor. çözülmeye ya da bir şekilde duyumsanmamaya ihtiyaç duyan bir üzüntü değil bu; aksine yaşanıp duyumsanarak insanla bütünleşen; varlığına katılan bir olgunluk adeta. bu üzüntüyü okşuyorum ılık yaşlarla. karnıma doladığım ellerimle sarıyorum onu. en acı ve bilinmez yerinden sıkıca kavrayıp bastırıyorum içime. tenimin on kat altına, hücrelerimden aşağıya, ruhuma çizsin istiyorum varlığını. ruhumun dövmesi, zihnimin aksak ibresi olsun; her tekleyen vuruşta sebebini haykırsın istiyorum.
en sevgili yardan daha sevgili bir üzüntü bu. ansızın nemlenen yanaklarımı güneşe verip kuruturken kendimi kollarına koyverip güneşe dolanan bu ılık huzurunda uykuya dalmak istiyorum. hatta öyle ki, kesik kağıt yarası gibi sızlamanın aksine sessizce döl yatağımda büyüyen bir fetüs bu üzüntü; varlığımın en ilkel noktasından kanıyorum içime ama benim bir parçam, kendimden başkası değil verdiği acının kaynağı. üzüntünün sebebi benim. ben o acının ta kendisiyim. hiçbir zaman mutlu olmayı öğrenememiş kayıp bir ruhun dalgalarla boğuşmaktan yorulup kendini kadere ve olağan akışa teslim etmesiyle ölüme en yakın olduğu o anda hissettiği hayat dolusu pişmanlığın çaresiz, kaçınılmaz üzüntüsü bu. ve tüm bu mutsuzluğun sebebinin kendim olduğunu bilerek bağrıma basıyorum onu, üzüntümü öpüyorum uzun uzun.
Yorumlar
Yorum Gönder