kendimi daha ne kadar erteleyebilirdim bilmiyorum



Sen hiç bir nisan güneşinin altında ılık ılık ağladın mı?
Sebepsiz
Dertsiz
Gamsız
Safi mutluluktan
Safi güneşten
Safi aşktan
Sen hiç bir nisan güneşinin altında yaşamaya aşık oldun mu?
Geceyi beklerken umarsızca
Çırpınırken yaşamaya
Ve var olamazken hiçbir anın içinde 
Sen hiç bir nisan güneşinin altında uzaklara diktiğin gözünün ucuyla saçlarına dokunan güneşin ışıltısını görüp ağladın mı?
Bir anne şefkatiyle okşadığından
Eski bir aşkın anısı gibi gulümsettiğinden
Içine hayat tohumları serptiğinden
Sen hiç bir nisan güneşinin altında gözlerinin ıslanamadığı ayların acısını çıkardın mı?
Gürül gürül taşan öfkeli nehirler gibi
Kapı bacayı savuran fırtınalar gibi
Akdeniz gibi rüzgarlı bir günde kayaları dövmekten yorulmuş, ikindi güneşinin öpücükleriyle sakinleşerek kumsalı tarayan
Sen hiç bir nisan güneşinin altında çok eski bir tanıdıkla karşılaşmanın şaşkın mutluluğunu tattın mı?
Unutulmuş zamanlarda, bir raf arkasında bırakılmış günlüklerini bulmuş gibi
Yüzleşmekten korktuğun bir aynanın örtüsü sıyrılmış gibi
Özlemeye dayanamadığın için mevcudiyetini yalanladığın bir geçmiş gibi
Peki sen hiç bir nisan güneşinin, yıllar önce yine bir nisan güneşinin sana yaşattığı hisleri yaşatabildiğini bilir miydin?
Çemberi yine yarıladığında
Birkaç yeşil mırıldanma rüzgara karışarak burnuna ulaştığında
Bunları hissedebildigin için kendine ve hayata bir kez daha aşık olduğunda