gençliğimin renaissance'ı
Baharın cemreleri
düştü hayatıma. Büyük umutlarla serptiğim tohumlarım, hayal kırıklıklarıyla
sulanmışken yeşeriyor sonunda Nisan güneşinin altında. Hayretle izliyorum
çiçeklenen baharını ömrümün, her bir rengi öylesine yeni ki gözüme, sanki daha
önce hiç bahar değmemiş şu bedenime; burnuma gelen her koku mutlu yaz
akşamlarımın anılarını hatırlatıyor. Ben hiç böyle çiçeklenmiş miydim bir
baharda? Ömrümün baharı gelmiş gibi bir telaş var şimdi bedenimde: her bir
zerrem bu cıvıltılı renklere bulanmak, umutlu kokularını içmek için çırpınıyor.
Bir yandan da gizli bir korku tütüyor sol yanımda, tek bir yaprağımın
yeşillenişini bile kaçırmaktan. Bıraksalar tüm gün aynanın karşısında göz
bebeklerimin etrafının sarılara bürünüşünü izleyeceğim şu Nisan güneşi her
dokunduğunda.
Bahar güneşi
nasıl kudret dağıtıyorsa toprağa ve koca meşelerin, söğütlerin ve kiraz
ağaçlarının köklerine, tıpkı öyle bir kudretle gönlümü kutsuyor şimdi bahar
güneşi. Göz bebeklerime umutsuzluğun yağdığı çetin kış geceleri boyunca,
kafasını toprağın altında saklayan bir devekuşu gibi dünyaya kapatmışken
algılarımı, şimdi toprağın altından kümeler halinde fırlayan karıncalar gibi
her bir parçam kavuşmak istiyor toprağın sıcaklığına. Bedenimi yumuşatan Nisan
güneşinin her damlasını emmek istiyor tenim; siliniyor zihnimin karanlıkları her
dokunuşta ve içime umut tohumları serpiliyor şimdi karayel rüzgârlarıyla. Diriliyor
bedenim, doğayla beraber yeniden doğuyorum bu dünyaya, bir daha ve yine umutlarla
doğuyorum yenik düşmek için bir başka baharın poyrazlarına. Toprak emektir,
insan ömrü de öyle. Emeklerle fideler dikilir, tohumlar atılır, ekilir toprak;
ve yorucu bekleyişin sabırsız kollarına düşülür. Zamanı gelir, ağırbaşlı bir
kar tabakası serilir üzerine toprağın, aylarca. Zamanı gelir, azgın dolular
yağar gökten her bir tohumu yerinden oynatacak gibi. Sonra en beklenmedik anda
ılık bir güneş dokunur toprağa o kudretli parmaklarıyla, o an yeşerir ilk
tohumu bedenin. Çiçeklenir kırgın dalları o koca yorgun ağaçların. Güneş bir
değmeyegörsün tarlalara, ekinler nazlı ve şımarık, saçlarını savurmaya başlar güneşin
karşısında, hasat yakındır sezerler.
Tanrım, öyle
muhtaç ki kurak bedenim yeniden yeşeren gövdesini, çiçeklenen dallarını görmeye
kaderimin, yalvarırım çetin rüzgarlar estirme artık bu bozkır topraklarda. Bırak
güneşe dönsün yüzünü ömrüm. Öyle muhtaç ki gözlerim yeşillere, morlara,
sarılara, kırmızılara; bırak silinsin gözlerimden sisli kar sabahlarının
izleri. Öyle muhtaç ki zihnim, çocukluğumun pür mutluluğu tattığım zamanlarında
burnuma dolan sığırkuyruğu kokularına…