hashtag eski dostlar
Her şey
bittiğinde koca yıkıntılardan geriye bir tek eski dostlar mı kalır? Hem de en
acımasız affedicilikleriyle? Geçen zamanı affederek kollarını açan dostlarımız
varsa hala umut var mıdır yaşamak için? Hayat kalabalık arasında ne kadar
çekilmezse yalnızken de bir o kadar korkunç olabiliyor, o sınırı aştıktan
sonraysa eski bir dostun telefonun ucundan gelen sıcacık sesi bile her şeyi bir
anda silivermeye yetiyor. Mesele aslında kendini sevmekle kapanmıyor, aksine o
zaman başlıyor: senin kendini sevdiğin kadar başkalarının da seni sevmesine
muhtaç olduğunu anladığın an bunca zaman içine yönelmiş gözlerin kendini
kapattığın bedeninden çıkarak dışarıya bakmaya başlıyor. O zaman kendini
sevebilmenin de ancak başkalarının ona beslediği sevgide tezahür ettiğini fark ediyor
insan: öyle ki onların pes etmek bilmeyen dostluklarında çıplak ayak
alabildiğine koşabilirken kendine olan bütün sevgin o topraklarda filizleniyor.
İnsanın kendi içine tohumlarını atıp yeşerttiği bir fidanın o topraklarda
yeşermesiyle köklerini iki insanın yüreğine salarak büyüyen koca bir çınar
ağacıdır, dostluk.
Kendimle baş başa
çıktığım akşam yemeklerinden birinde umutsuzca çektiğim fal kurabiyesindeki insanların beni sevdiklerini ve bu sevgiyi hak ettiğimi yazan küçük kağıdı
düşmanlıkla buruşturup attıktan sonra geçmişin karanlıklarından yüzüme ışığını
tuta tuta gelen bir dostla yeniden hayata açıyorum gözlerimi ve şöyle bir bakıyorum da zaman
bizden ne kadar çok şey götürse, ne kadarını getirse de bazı şeyler hiç mi hiç
değişmiyor. İşte dostlukların dallarında bu bazı şeylerin hiç değişmediğini
gördüğümüzde içimize ılık ılık yayılan bir güven duygusu esiyor.