dogma

birazdan hiçbir şey olmamış gibi çıkıp denize doğru yürüyeceğim, mavinin aynı mavi; göğün aynı gök olduğunu görüp rahatlayacağım muhtemelen. hah, işte dünya hala dönüyor ve Akdeniz önümde sere serpe mavileniyor. hayattayım. 

ben çocukken babamın peşinden sürüklendiğimiz o küçük Doğu beldesinde ölü görmek uğursuzluk getirir derlerdi. o kadar ki yakınlarının ölüsünü bile yıkamaya gitmezdi insanlar, bir kazada falan şanssızlık eseri ölmüş birini gören olursa kırk gün cami hocasıyla muskacı arasında mekik dokurdu ki herkes de vebadan kaçar gibi kaçardı o insandan. ölülerin işlerini gören insanlar vardı, onlara uğursuzluk uğramazdı. sırf bu yüzden ne kurban bayramlarında ne de babamın ölümünde yerde yatan bedenden can çıkarken gözlerimi açmadılar. ben de görmedim. babamın o şefkatli bakışları da dehşetli bir ifade ile korkunun ve yalnızlığın gelişini izliyor muydu görmedim. beni yanında aradı mı, gözlerinde pişmanlık var mıydı, ölmekten korktu mu görmedim. öyle ki canını azrail ile karşılıklı çekiştirirken ruhunun ayrılışını duyup hafiflemiş hissetti mi, sonunda hep inandığı bir cennetin kapısının aralandığını duyarak huzurla kapatabildi mi gözlerini görmedim. bazı sabahlar saçımı okşardı uzun uzun, elleri kabaca kavrardı saçlarımı ama acımazdı, kocaman ellerinin arasında olmak yeterdi çünkü huzurdu o, sevgiydi, şefkatti. 42 yıllık hayatını da aynı şefkatle kucaklayarak ölümün rüzgarlarına teslim edebildi mi görmedim. babamın yeşil gözlerinin bana nasıl baktığını son kez göremedim. 

şimdi bugün yıllarca beni kovalayan uğursuzluk öylece mosmor serilmişti önüme; ağzı titreyerek, eli boğazında, ama sakin ve sabırlı, çırpınmadan, gözlerini açıp da bakmadan, duymadan; sanki çoktandır bu anı beklermiş gibi ölümüne teslim olmuş bir başka babanın dudakları arasından çıkan son nefesin havaya karışan yürek burkucu bir çığlık olup kalabalığın tam ortasına düştüğünü gördüm. 


Yorumlar