mart, 5
Kaçıyorum
Kaçıyorum
Kaçıyorum
Bütün hayatım boyunca kaçtım.
Koş, koş, koş, koş, koş, koş, k…
Önce insanlardan kaçtım, sahte samimiyetlerinden;
anlamsız telkinlerinden, ihtiyaç duymadığım müdahalelerinden kaçtım.
Duvarlarıma tırmanmasınlar istedim, beni onların ‘insanlık’ dediği o ilkel
hayvansı vahşiliklerinden ayıran görünmez camlarıma defalarca çarpıp rahatsız
etmesinler istedim.
Sonra mutluluktan kaçmaya başladım. En son çocukken
katıksız mutluluğu tatmıştım, hatırlamıyorum. Ne zaman çok gülsem hem çok
ağladım. Sonradan anladım ki hayatta mutluluk bir daha çocukken damarlarımda
aktığı gibi akıp vücuduma can vermeyecek. Hayatımın yolunda gittiğine inanmama
ramak kalan her an, beraberinde bitmek bilmez kabuslar ve uykumu bölen
sarsılışlarla geliyordu. Katıksız mutluluk olmadığı gibi, her mutluluk damlası
için azap denizlerinde boğulmam gerekiyordu. Ben de vazgeçtim.
Sonra sevgiden kaçmaya başladım. Kendime bile küstüğüm
zamanlarda yüzümü onlara dönebilirim sandığım beni ‘seven’ arkadaşlar, ailem,
sevgililerim daha ben yüzümü dönmeden sırtımdan bıçaklamışlardı kaç kere. Onlar
için ‘sevgi’ bambaşka bir şey olsa gerekti ki sevdiklerinin hayatlarını kendi
istedikleri gibi yönlendirerek onları mutlu edebileceklerine inanıyorlardı.
Halbuki beni hiçbir zaman tanımamışlardı, tanıyanlar da kabullenmek
istememişti. Sevgi değiştirmek miydi? Ben kimseyi böyle sevmek istemedim.
Artık kaderimden de kaçıyordum. Peşime takılmış bir
cellat gibi nereye gitsem bir türlü kaçamadığım o zalim kaderimden. Önce beni
bütün hayatım boyunca izlerini üzerimden silemeyeceğim bir ailenin içine
bırakıveren, sonra gittikçe hızını arttıran bir kırbaç gibi üzerime inerek
yaşadığım her güne pişman eden, ama bir türlü de baltasını boynuma indirmeyen o
alçaklar alçağı kaderim. Alnıma yazılmış olsa kazırdım defalarca, ben de
kaçtım.
Bahar geldi, ben gölgemden kaçmaya başladım. Sinsi sinsi
beni köşe bucak takip eden o biçimsiz karanlıktan bütün gücümle kaçtım.
Yalnızlığımı bulmak için, kimseler takip edemesin, neyi nasıl yaptığıma
karışmasın, neden yaptığımı yargılamasın diye gölgemden de kaçtım. Bütün
geçmişim yere serilmiş; sürünerek peşimden geliyordu her gün. Güneşe tahammülüm
kalmamıştı. Ben unutmaya çalıştıkça, gölgem bana hatırlatıyordu. Ben yine
kaçtım.
Acılardan ve üzüntülerden, beni boğan düşüncelerden,
kafama takılan sorulardan, meraklarımdan ve insani her türlü acizliğimden kaçtım.
Kimseye zayıflıklarımı açmamak için, beni yaralarımdan tutup çekiştirmesinler
diye; bıçak gibi yüreğime saplanan sesleri uyuyamadığım gecelerde kafamın
içinde dönüp durmasın diye kaçtım. Kaçamadım. Kaçtım.
Bir evim vardı, kaçtım. Duvarları üzerime yürüyen,
çocukluğumun hıçkırıkları kapılarını çarpan bir ev. Küfürler, azarlar, göz
yaşları, bağırmalar çağırmalar, sırlar, fısıldaşmalar, sıkıntılar, zoraki
kahkahalar, sahte gülümseyişler, yalanlar yalanlar yalanlar dolu o evden
kaçtım. Sandım ki bendim sıkıntı, en azından çoğu zaman. Kaçınca yaşanmayacak
artık sandım. Kaçamadım. Her dönüşte o evde yine ağlayan bir çocuk vardı,
krizler geçirerek. Yine anlamadan söylenen söylenen söylenen bir yetişkin.
Hırçınlık, yalan, inat, elem silinmemişti duvarlarından. Ben görmeyince hayat
durmuyormuş. Yine yalanlar söyleniyor yine göze gözükmeyenlerin varlığı dert
oluyormuş. Hayat dertmiş. Hayat keder. Mutsuzluk o evin nefesiymiş meğer, bana
mutlu olmayı hiç öğretmediler. Ya çok düşünür ya hiç düşünmezmiş o evdekiler, bana
grilerimi vermediler. Söylenmez, her şey saklanır ama sonra bir yıldırım gibi
acı inermiş o eve, bana konuşmayı öğretmediler. Hayat beklemez, yaşanırmış,
biriktirmek sadece zavallı bir yaşama umudunun ucunda asılı kalmakmış; ben
hiçbir şeye kıyamadım. Sevgi beklemez atılırmış, sevilenin kollarına şuursuzca
atarmış kendini; ben hep sakladım hislerimi, korktum göstermeye, ve bekledim sevdiğimin
sevgisini göstermesini önce.
Ben kendimden kaçtım. Kaçtım ama her defasında
yakalandım. Sürükleniyorum ardında ellerimin. Kelepçeleri aşınmış bileklerimin,
ki artık özgürleşmek an meselesi. Kendimi bulduğum anda sarılacağım onun
boynuna ve o gün ruhum arşın tepelerine havalanacak mutluluktan. Öyle ki, çok
sevmek var işin ucunda kendimi, öylesine bir sevme ki yeryüzünde taş üstüne taş
koymayacak gibi.