Mart, 24
düm. camdaki yansımama bile bakamaz hale geldiğim zamanlar oldu, öylesine nefret ettim kendimden. aşağılık, yılışık, biçimsiz bir et yığınından başka bir şey kalmamıştı benden geriye. o ilkeleri olan, kendiyle barışık, her şeyin karşısında taş kadar sağlam olan ben ben değildim sanki. işte karşımda yılışık yılışık sırıtıyordu bütün yüzsüzlüğüyle. bir an için öyle iğrendim ki kendinden utanmadan karşıma geçmiş bu yaratıktan; hemen o anda onu parçalayıp korkunç acılar çektirerek öldürmek istedim. insanlardan kendini saklayıp duran, yalana batmış aşağılık bir mahluk yaşamayı ne kadar hak ediyordu ki? varlığının bilincini yitirip ne olduğunu şaşırmış, çoktan beridir kendini bulamayan zayıf ve acınası bir varlıktan başka neydim? kendimden tamamen vazgeçmiştim. öyle olduğu için de kendimi hayatın gürül gürül sularına bırakmış dalgalanıp duruyordum. beni buraya getiren seçimlerimin hangi birinin ardında gerçekten ben vardım? ne zamandan beri acılarından, katlanamadığı insanlardan kaçan bir korkaktım? herkesten çok kendime söylediğim yalanların içinde benliğimi kaybettim. asıl içimdeki binlerce benden kaçtığımın farkına varamadım bunca zaman. yalnızlıklarım, kayıplarım, kaçışlarımın beni getirdiği bu yerde şimdi kendimi bulamıyordum. artık kaçacak bir ben bile kalmamıştı benden geriye. uzun süredir bir şeyi arıyorum. içten içe beni suyun altından tutup çıkaracak bir kuvvet, bir mahluk, bir tesadüfün peşinde sürükleniyorum. sırf daha hızlı gelir belki diye battıkça batıyorum dibe. geride bırakmaya uğraştıklarımdan kaçarken onu kovalıyorum an be an. ben ardıma bakmadan koşarken hayat önüme seriliyor adım adım, bir gram zevk almıyorum. tadım tuzum kaçmış, o şükran dolu eski ben yok artık. en ufak mutluluğun ardından bile devrimi şaşıracak yılgınlıklar bekler olmuşum. mutluluğa bile kucak açmıyorum. canımın yanmasından ne ara bu kadar korkar oldum? hani acılarımı severek kucaklardım, hani onlar beni ben yapan, olgunlaştıran anılardı? heh.. hangisi gerçek onu bile bilmiyorum. hangisine gerçekten inandım, kendime yalan söyleyemeye ne zaman başladım onu bile bilmiyorum. geldiğim bu noktada artık kendime dair bir tek kırıntı bulamıyorum. ben kimim, nelerden hoşlanırım, en büyük korkularım neler, vazgeçemediklerim, hatırlamaktan zevk aldıklarım, unutamadıklarım, ilkelerim -hala mevcutsa ya da hiç var olduysa-, hayallerim neler?
ne fark eder?
arıyorum ama belki de neyi aradığımı bile bilmiyorum...