Eksik bir hikayenin sonu
Geceler uzun, gündüzler kısaydı. Tıpkı 4 yıl önce olduğu gibi. Güneş doğmadan bitmeyen geceler kahkahalarla, kaçamak bakışlarla, söylenmeyen sözlerle, akılda kalanların yüreğe vuran sızısıyla, tesadüflerle, yaz günlerinin o anlaşılmaz hızı ve neşesiyle, yazlık arkadaşlıklarının hatıraları arasında ardı ardına geçip gidiyordu. Önceden olsa böyle gecelerden sonra yastığıma başımı her yalnız koyuşum içimi burkar, ağlardım. Oysa şimdi gündüzlerin geceleri, gecelerin gündüzleri kovaladığı bu zamanların kuvvetli sularına kendimi bırakarak, zamanı gelip bir köşede durup nefeslenmeyi bekliyorum. Bazen, o zaman hiç gelmeyecekmiş gibi birbirine geçiyor geceler ile gündüzler, o zaman geçen zamanı hiç yaşamamışım gibi uzaklaşıyorum kendimden, anda kayboluyorum, gözlerime yaşlar doluyor. Bir bakış, bir selam, tek bir hareketlenme bütün vücudumu tir tir titretiyor hâlâ. 4 yıl olmuş, dile kolay. Dün gibi. Ama bir şeyler yitermiş. Kendimi yokladığımda içimde o eski heyecanları göremedim. Kalbim dudaklarımın ucunda atmıyordu. Her şeye rağmen yeniden onu bıraktığım gibi bulduğumu gösteren her hareketinde, her sözünde bedenim kontrolümden çıkarak sarsılırcasına titriyordu. Onda kendimi görmeye öyle alışmıştım ki, bu sefer biraz bile olsa kendimi bulamadığımı düşündüğüm an, her şeyin artık eskisinden çok daha farklı olduğunun ilk kez gerçekten farkına vardım. O sahilde ben yine 4 yıl önceki ben olsam dahi, öyle sansam bile, çok sular akmıştı köprülerimin altından. Artık o kahkahalarıyla can veren neşeli deniz kızı değildim, aşkla çarpmıyordu kalbim, heyecansız, sönük biraz donuk ve sessizdim. Acılarım vardı sırtımda omuzlarımın üzerinde, karnımdan rahmime uzanan yolda düğümlenmiş yaralar ve gözyaşlarım vardı. Damarlarımda ıssız susuşlar çınlıyordu, sessiz sessiz.