"Sonra bir gün çıkarım, sen 'artık dönmez' derken"
"Bugüne dek yaşadığımız yoğunluklu duygusal olayların bıraktığı inançlar ve bunların kodlamaları bilinçaltımızı oluşturuyor."
imiş. Doğrudur. Bu bilinçaltlarını insanlardan korumalı.
Fark etmeyiz, çok küçükken bize küsen 'dost'larımız, bizi köşemize sindiren zalım sınıf arkadaşlarımız, topumuzu alıp bizi oynatmayan 'mahalleden abi'ler, beğendikleri oyuncaklarımızı yürüten kalleşler, kırılmış sınıf camının suçunu paylaşmayan ispiyoncular, cimcikleyen anneler, kızan anneler, yanlış bir şey yapınca '"evde gösteririm ben sana" bakışı' atan anneler, misafirlikte "yok teyzesi o yemez" diye açlığımızdan utandıran anneler, asker babalar, döven alkolik babalar, her gece kavga eden anne babalar, aşağılık kompleksini bastıramayıp öğrencisine eziyet eden öğretmenler, dalga geçen arkadaşlar, parmakla gösteren insanlar, utandıranlar, üzenler, etkileyenler ve niceleri, hepsi, hepsi hayatımızda ezilen birer kelebek. Seneler sonra bu kelebekler başımızı fena yakacaktır.
Bilinçaltı hiç beklenmedik bir anda ortaya çıkıverip alafranga tuvalet yerine kullanır ağzınızı yüzünüzü. Kendimden örnek vericiğim ki annemin saçma kuruntularının ve yobaz fikirlerinin beni hiç etkilemediğini sanırdım, üzerdi beni, söylediğinde incitir ya da canımı sıkardı ama ben de sanırdım ki bu ibne bilinçaltı bunları ceplerine doldurmaz. Sen misin bunu düşünen.... Şimdi haylaz bir çocuk gibi o cebindekileri sapanla kafama kafama vurup kaçıyor. Fark ettim ki ben de aynı şeylerden korkar olmuşum, cesaretim kırılmış, eski kafalının teki olmuş çıkmışım. Küçükken Beni derinden yaralayan ilkokul anılarım vardı. Baktım ki bunlar anı olmaktan çıkmış, üstüme başıma, kişiliğime bulaşmışlar. Birlik olup üstüme gelen bacaksızlar beni tek bulup saldırırlardı, korkardım onlarla kavgaya tutuşmaya bugün iki tane kendini bilmeze haddini bildirecek iki kelime laf ağzımdan çıkmaya utanır olmuş.
Düşünceli atalarımızdan bizlere kalan en yegane değer... Galiz bilinçaltı adeta bir şölen sunuyor canımızı yakmak isteyenlere. Alçak. Pat diye vuruveriyor beynimizden sonra gel de insan ırkını durdur durdurabilirsen. İki dakikada parçalarlar sizi bir açığınızı gördü mü.
Ne yapmalı?
(demiş Çernişevski de...)
Birkaçı bu şekilde ortaya çıksa da çoğu henüz zihnimizin karanlık köşelerinde, tam yerine oturmalık bir zayıf anımızı beklemekte olan bu çeşit "subconscious infirmitatibus" lar (ipucu: türkçe-latince sözlük kullanmalı, ben öyle yaptım çünkü) beyninizi yıllarca meşgul etmekle beraber, açığa çıkmadan sorunun ne olduğunu bilemeyeceğinizden ötürü üstüne giderek çözmenizi de engeller. Bu nedenle açığa çıkanlarla yalnız başınıza savaşın fakat çıkmayanların çıkıp sizi kahretmesine mahkumsunuz.
Laf dalaşında uygun sözcükleri bulamayıp gece kafasını yastığına koyduğunda "ah şöyle deseydim cuk otururmuş" diye dertlenenler, dert ortaklarım, DEMEYİN. Yıllar sonra da kat be kat ağırını yaşayıp yastığa kafanızı gömersiniz. YAPMAYIN. Sesinizi çıkarmaktan korkmayın. Özgüveninizden ödün vermeyin. Kafanıza takmayın be takmayın benim gibi dingillik edip günlerce düşünmeyin. Geceleri karnınıza ağrılar girmesin. Canınızı sıkmayın. Ben ettim siz etmeyin. Bunun çözümü yok işte, bilinçaltı elinize kolunuza zinciri vuracak nasılsa; önüne koyabileceğiniz tek engel onun ceplerini doldurmasını engellemek olabilir.
Haydi belinize kuvvet...
"Güzelim kestane ağacının altında
Ben seni sattım, sen de beni havada."